Edebiyatın ikonlarından biri olan Kafka’ya dair farklı bir pencere açmaya geldim. Edebiyatın konuşulduğu her ortama bir şekilde dahil edilen Kafka, kültür ve sanat unsuru olmaktan çok artık metalaştırılmış ve sanayileşmiş edebiyatın bir oyuncağı haline gelmedi mi sizce de? Gelin, Kafka’ya yüklenen bunca anlamın altında başka nelerin tüketildiğine ve edebiyatın nasıl da popüler kültürle birlikte ekmek arası döner gibi pazarlandığına biraz bakalım.
Her alanda olduğu gibi edebiyatın da köşe başlarını tutan karteller, üretimin azaldığı veya satışların azaldığı dönemde Kafka gibi isimleri ön plana çekerek bir çeşit ilgi dilenciliği yaparlar. Kapitalizmin ahlaksız pazarlama unsurlarıyla hareket eden bu karteller, durup dururken toplumun hoşuna gidecek bir ismi parlatmaya başlarlar. Bir anda bir yerden düğmeye basılmışçasına her yerde bu isimleri görmeye başlarız. Onları okumak ondan aforizma devşirmek modaya dönüşür. Piyasaya sürülen bu isimleri okumamaktan büyük günah yoktur ve bu isimleri bilmemenin getirdiği sosyal baskı arttırılarak bu konuda özellikle okura istikamet verilir, etiketi yapıştırılır. Bugün Kafka okumamış herhangi birisinin bir cümlesini kim ciddiye alabilir? Peki, Kafka’nın pazarlanma süreci masum mu?
Adına dergiler basılan; buzdolaplarına magnet olan, kupa bardaklarında görseli yapıştırılan, kitap ayraçlarında sayfamızı ayıran, dünyanın her yerine adına mekanlar açılan Kafka’nın olmadığı bir dünyayı hayal edelim. Kafka’nın isminin tamamen tarihten silinmesi, herhalde en çok edebiyat endüstrisinin zararına olacaktır. Dünyanın her yerinde ticari bir mala dönüştürülen Kafka ismi üzerine bununla yetinilmemiş psikolojiden felsefeye sosyolojiden edebi akımların en derin terimlerine kadar ismi her alanda üzerine konuşulacak bir hale getirilmiştir. Bu ismi dünyanın her yerinde insanların karşısına çıkarmanın asıl sebebi, tamamen Kafka’nın edebi gücünden mi gelmektedir? Burada cevabınız evet ise bu yazıyı okumaya devam etmeyin ama bir Kafka yığınının saldırısı altında kendinizi zayıf hissediyorsanız buyrun devam edelim.
Yazardan müzisyenine şairinden aktriste kadar dönem dönem şişirilen isimlerin yarattığı manipülasyona maruz kalan sanatseverler putlaştırılan bu isimlerin eserlerine dair olumsuz bir eleştiriyi ağzından kaçırmaktan bile korkar hale gelmektedirler. İşte tam bu noktada bahsettiğimi kartellerin dönem dönem bazı isimleri şişirip nasıl sattığına bakmak gerekir. Özellikle Türkiye edebiyatında Milli Edebiyat döneminde şovenist ve propagandacı Yakup Kadri’nin, ardından kumarbaz Necip Fazıl’ın ve günümüzde Orhan Pamuk’un çokça pazarlanmasının altında edebiyatlarından ziyade isimlerinin para kazandırmasıdır. Bahsettiklerim, edebi gücüyle değil satış rakamlarıyla bugüne getirilmiştir. Dünya edebiyatında da benzer süreçler farklı isimler üzerinden ilerlerken Kafka ismi, popülerliğini kaybettirmeden satış oranları takip edilmiştir.
Kızmayın ama Kafka kahraman değil!
19. yüzyılın başlarında savaşlarla çalkalanan dünyada her ne kadar anarşist geçinse de eylemsiz ve pasif bir duruş sergileyen Kafka, yarattığı karakterlerle korkak, çekingen ve tembel bir kitlenin oluşumunu gözler önüne sermiştir. Faşizme karşı güçlü bir karşı duruş sergilemeyen, ırkçılığa direnmeyen ve eyleme geçmeyen Kafka’nın toplumsaldan ziyade bireysel dünyası, kendine benzer karakterleri de ortaya çıkarmıştır. Bu karakterler, dünyada artan faşizmin istediği itaatkar bireylerin edebiyatta vücut bulmuş ideal insanlarıdır. Faşizm, devrim yerine Milena’nın peşinde koşan bir Kafka’yı gökte ararken Prag’da bulmuştur. Kafka, değil faşist iktidarlara kafa tutmayı babasının gölgesinden bile çıkamayıp sinmiştir. İnsanlık değerlerini kaybedip böceğe dönüşen bireyleri tasvir etmede hayli mahir olan Kafka, faşizmin olsa olsa görünürlüğünü derinden derinden betimlemiştir. Oysa bugün pazarlanan Kafka’nın bu yönde eser eleştirisi bile olumsuz nitelemelerden arındırılmış durumdadır. Mesela Kafka için büyük insanlık davası yoktur ama şahsi küçük adli davası daha önemlidir. Böylece topluma söyleyecek büyük sözü olmayan bu yazarın çokça topluma dayatılması, yine tesadüf değildir. Çağdaş Azerbaycan edebiyatının ünlü şairlerinden Mikayıl Müşfik veya İspanyol devrimci şair Federico García Lorca’nın görüşlerinden dolayı kurşuna dizildiği bir dünyada okura Kafka’yı dayatmak olsa olsa bir kapitalizm operasyonudur. Topluma dayatılan yine Kafka’nın ifşa etmeye çalıştığı kapitalizm, bürokrasi, faşizm ve varoluşçuluk değildir. Topluma dayatılan karikatürleştirilmiş görselleri ve sosyal medya için hazırlanmış tüketimlik özlü sözleridir. Kafka’nın bir felsefesi varsa bile buna en çok onu satanlar karşı çıkacaktır. Nasıl ki kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı kesip odun yapıp satmayı akıl ediyorsa Kafka’yı başı boş bırakacak değildi.
Kafka’yı satmak, onu anlamaktan kolaydır.
Kafka’nın yaratmaya çalıştığı ve onu edebi olarak güçlü hale getiren dili, bilinmemektedir. Yarattığı dünya, ilk başta anlaşılmasa da 2.Dünya Savaşı’nın korkunç ruhuyla beraber Kafka popüler olmaya başladı. Çünkü savaşlar, insanlara varlıklarını sorgulamayı öğretti. Tüm artılarına rağmen bugün yazara dönük olumsuz eleştiriler getirmek halen kolay değildir. Yazarın koşulsuz kabul edilişinden dolayı Kafka’ya bakış yeterince tarafsız değildir. Bu da yazara nitelikli eleştirinin yapılmamasına neden olmuştur. Kafka’yı övmek dışında seçenek bırakılmamıştır. Benzer handikaplar; sol kültürde Nazım Hikmet ve Ahmed Arif için de geçerlidir. Burada putlaştırılan isim her kimse, ismiyle öne çıkarılmakta ve pazarlanabilir birkaç özelliği eserlerinden çok daha ötede işlenmektedir. İsmi geçen ‘’büyük’’lerin eserlerinde görülen olumsuzlukların göz ardı edilmesi ise başka bir eksikliktir. Mesela Ahmed Arif şiirinin ataerkil ritmi ve içeriğiyle olumsuz değerlendirilmesi durumunda tez ne kadar doğru olsa da doğru anlaşılacağı şüphelidir.
Konumuz Kafka olduğu için ve dünyada bir kültür ikonuna dönüştürüldüğü için onunla devam edelim ve şu soruyu soralım: Kafka, kendi eserlerini yakması için arkadaşı Max Brood’a verirken acaba bu günleri mi gördü? Bu elbette bilinemez ama demem o ki Kafka’nın satılması kolay ve karlıyken anlaşılması da keşke toplumsal anlamda bu kadar yaygın olsaydı.