menu Menu
Ağır Çekimde Bir El Hareketi
Ortopedi polikliniğinin önü kalabalıktı. Ne de olsa aylardan şubattı ve buzda düşen yaşlılar, çocuklar, kadınlar komik alçılarıyla ortopedi polikliniğinin önünü resmen bir savaş filmi setine dönüştürmüşlerdi. 
Ahmet Karadağ N°2 / Ömür, Öykü
Tartısız Halime Önce Bitmeyen Nehir: Benden Bana Akan Sonra

Ortopedik sorunları olan eski bir meslektaşıma…

Daha önce çalıştığı hastaneye getirmiş olmasalardı belki bu kadar kızmayacaktı onlara. Koskoca şehirde onca hastane arasında bula bula burayı mı bulmuşlardı yani? 

“Tam teşekküllü olduğu için mecbur buraya hoca,” demişti uzman çavuş puşt puşt gülerek. Belli ki en baştan beri maksatları sadece bir sağlık kontrolü değildi. Cezaevi nakil aracından iner inmez kollarına giren jandarmalar daha hızlı yürümesi için çoktan asılmaya başlamışlardı. Onlar asıldıkça da alçının içindeki kolu sızlıyordu. Kelepçe de takmışlardı alçılı olduğunu bile bile. Bilmiş bir ses tonu ve zift gibi bir Yozgat ağzıyla, “Komutanım, önce ortopediye mi götürüyoruz mahkûmu yoksa röntgene mi?” diye seslendi koluna girmiş erlerden bir tanesi. 

“O’lum mal mısınız nesiniz ya, askerliğiniz bitiyor öğrenemediniz daha, önce ortopediye,” diye sinirlendi komutan dedikleri uzman çavuş. Neyin uzmanı acaba diye geçirdi içinden mahkûm. Kendi uzmanlığı gelmişti aklına. 

Hastanenin uzun koridorunda kolu alçılı, elleri kelepçeli olarak bir tabur jandarmanın ortasında Carlo Gambino gibi götürülürken zaman zaman eski meslektaşlarına rastlıyordu. Tanıyanlar hemen başını çevirip uzaklaşıyor, hemen tanıyamayanlar, acaba o mu diye dönüp dönüp bakıyorlardı. Sadece bir kişi seslendi o kadar kişi arasından, “Hocam az daha tanıyamıyordum, ne kadar zayıflamışsınız, geçmiş olsun. Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak. 

Yoğun bakımda yıllarca birlikte çalıştıkları hemşiresiydi. Uzman çavuş hışımla azarladı hemşireyi, “Siyasi mahkûmlarla konuşmak yasak bacım, tutanak tutturmayın bana,” diye tısladı. Bir er koşup iteleye kakalaya uzaklaştırdı eski hemşiresini. 

Ortopedi polikliniğinin önü kalabalıktı. Ne de olsa aylardan şubattı ve buzda düşen yaşlılar, çocuklar, kadınlar komik alçılarıyla ortopedi polikliniğinin önünü resmen bir savaş filmi setine dönüştürmüşlerdi. 

“Mahkûmu duvarın dibine yaslayın, önünde de iki kişi dursun, ben doktorla bir konuşayım,” diye bağırdı tekrar uzman olanı. Yükselen homurtuları duymazlıktan gelerek doktorun kapısının önündeki kalabalığı yara yara girdi içeri. Kısa bir süre sonra, “O’lum getirin mahkûmu, hoca çağırıyor,” diye seslendi kapının önündeki kalabalığa doğru yarım açık kapıdan, bu da size kapak olsun ses tonuyla. 

Kapıda ismine dikkat etmemişti ama içeriye girince tanıdı. Ortopedi doktoru mahkûmun en yakın arkadaşlarından Savaş’tı. Tıbbiyeyi birlikte okumuşlar, aynı hastanede o çocuk ihtisası yaparken arkadaşı da ortopedi ihtisası yapmıştı. İçeride söylentileri o da duymuştu, Savaş’ı da tutuklayacaklar denilmişti. Ne yalan söylemeli, koğuşun kapısı her açıldığında gözleri Savaş’ı beklemişti. Gelse üstündeki tüm şüpheleri de ortadan kaldıracaktı ama nasıl olmuşsa bir türlü tutuklanmamıştı.

Belli ki önceden tanış olduğu uzman çavuşla şehrin varoşlarında kelepir bir arsayı nasıl kapatacakları muhabbetine başlayan doktorun sırıtan yüzü mahkûmu görür görmez donmuştu. Telaşla, “Asker bunu pansuman odasına götür ben oraya geliyorum,” dedi jandarmalara. Eski dostunu hazırlıksız bir anında görmek afallatmıştı onu. Tekrar koluna girip gerisin geriye çıkardılar mahkûmu.

Doktor birkaç dakika sonra yanında bir hemşireyle pansuman odasına geldi. Mahkûmun yüzüne hiç bakmadı. Sinirli bir şekilde alçısını söktü, eliyle yeni iyileşmeye başlayan kırık kola yalandan bir iki kez dokundu. 

“Röntgenden sonra alçısını sarıp gönderin bunu,” diye seslendi hemşiresine. Mahkûm yüzünde ince bir gülümsemeyle doktorla ilk kez konuştu, 

“Doktor bey, hele böyle bir konuda bir ortopediste akıl vermek doğru değil ama sizin de omurganızda bir sorun var gibi geldi bana. Bana kalırsa siz de bir röntgen çektirip düzelttirin omurganızı.”

Kapıda doktorun arkasında bekleyen jandarmalardan şişman olanı, hafifçe Yozgatlı’ya dönerek, ağır çekimde bir elinin avuç içini yumruk yaptığı diğer elinin ortasına koydu. Ne dediğini tam anlamasa da mahkûmun zaten tipini hiç sevmediği doktora laf sokması keyiflendirmişti şişman jandarma erini. 


Önce Sonra

keyboard_arrow_up