bin bela, kasvetli, durgun ve bela tekrar ediyorum, tekrar ediyorum ve susuyorum. sen ademden ve havvadan önce yapılma bir elmaydın
her şeyden ve çok uzunca bir zaman adını yazmıştın
suya bulanık bir el değmiş gibi geçtin berrak bir gençlik bu
asgari durumdayız biz burada
yenik sayılırız her pazar
yenik sayılırız her sabah
adımıza bahane dedilerse ne çıkar
sarı ışıklı bir sokak bu
birer birer geçeceğiz
talan ve ikna yok aslında
bende ısrarcı bir çocuk değilim
bu elma, bu çiçek ve bu biraz oyuncak dünya
kanımı serdilerse bu yaşmak ücretine
asgari düzeyde bir insanım, pazartesiler çok dokunur bana
uyanırım ve çerçilere ve pazar arabalarına inanırım
sosyal anksiyete, asgari ücret, bordro mailleri ve son elektrik faturaları beni uyandırıyor birer birer
ayrık bir kafayla günü geçiriyoruz biraz
karaborsada bir umut gibi geçiyor hayat
sessizlik ne berabet bir gürültü
al işte bak bağırıyorum camlar duvar
kulaklar sağır ve her harf ödünç
mesela sana şimdi dudağımı kanatarak, anne diye bağırsam sarılabilirmisin
mesela şimdi sokağın ucunda dizim kanasa sarabilirmisin
bak işte çok tuhaf bir mevsimdeyiz
hüznün seninle uyandığı vakitler dar ve uzun
gözlerine bakınca uzak, ardına bakınca uzak
sahi biz ne zaman yakındık
biz çok yakındık ve dünya bir umut ödünç verdi
sana susmanın yakıştığını söylesem oysa en çok sen susarken konuşuyoruz
bunu da biliyorum kelimelerin ödünç bir dua gibi kalbimi kırıyor
sana rüzgarı ve uzağı getirsem; bu anıların hepsini, bu umutları, bu sabahları kim bağışlanacak
söylesene adımın geçtiği yerlerde kırılıyor musun