menu Menu
Eksiklikten Bağımsızlığa: Keloğlan Masallarında Babasızlık
Adler’e göre birey, kendisini eksik hissettiği alanlarda telafi mekanizmaları geliştirerek üstünlük sağlamaya çalışır. Keloğlan’ın masallarda “köksüz” bir delikanlıyken mucizeler yaratması da bu sürecin tipik bir yansımasıdır.
Didem Gürhan İnceleme, N°2 / Ömür
Erkebit Önce Yaşama Salgını Sonra

“Vakti zamanında bir kadının bir Keloğlu varmış…” Bu cümle, çoğumuzun çocukluğuna sinmiş bir ezgi gibi hâlâ kulağımızda. Önce dilden dile yayıldı, sonra kitap sayfalarına taşındı, sonra ekranlarda kendi suretini buldu.  Biz büyüdük, masal da büyüdü ama bu masaldaki baba figürünün sessizliği hiç değişmedi. Belki de masaldaki bu sessizliğin pek çoğumuza tanıdık gelmesi, yoksunluğun yalnızca bir boşluk değil; kimi zaman bağımsızlığa giden bir yola dönüşebileceğine olan inancımızdandır. Bu çağrışımların ardından, Keloğlan’ın yapısına ve baba figürünün eksikliğine folklorik açıdan bakmak, masalın bu suskun damarına kulak vermektir; asıl hikâyesinin başladığı yeri aralamaktır.

Keloğlan masallarının bilinen versiyonlarında baba figürü neredeyse tamamen yoktur; kimi varyantlarda hiç anılmaz, kimilerindeyse masalın başında ölerek sahneden çekilir. Halk bilimci Tahir Alangu bu durumu “sessiz bir boşluk” diye adlandırır. Bu yoksun bırakma, kahramanı annesinin ve kendi zekâsının odağına yerleştirmek için yapılmış bilinçli bir tercihtir. Böylece annenin yönlendirme ve disiplin gücü masalın ahlaki omurgasına dönüşür. Keloğlan’ın bireysel zekâsı ve bağımsızlığı ise bu sayede daha belirgin hâle gelir.

Anadolu’da az rastlanan bazı varyantlarda babanın ve kardeşlerin yer aldığı görülür ama bu versiyonlar kahramanın bağımsızlığını gölgede bıraktığı için ana akım anlatıya dönüşmemiştir. Buradan da anlaşıldığı üzere Keloğlan masalı sıradan bir halk ürünü değil, yoksunluktan doğan bir özgürleşme ve telafi anlatısıdır.

Modern uyarlamalarda ve çizgi filmlerde Keloğlan’ın babasının öldüğü çoğu kez açıkça belirtilir. Örneğin TRT Çocuk’un yayınladığı Keloğlan çizgi dizisinde baba figürü baştan ölmüş olarak verilir. Popüler çocuk kitaplarında da baba, çoğu kez kaybedilmiş bir figürdür. Böylece ana metindeki “sessiz eksiklik” modern anlatılarda “somut kayıp”a dönüşür.  Çocuklara anlatırken “Baba nerede?” sorusuna net bir yanıt vermek ve didaktik ile dramatik etkiyi artırmak için bu tercih yapılır. Ancak bu somutlaştırma, masalın özündeki yoksunluk ve belirsizlikten beslenen aidiyetsizlik metaforunu törpüler. Bunun sonucunda Keloğlan’ın bireysel yolculuğu, bir trajedi çerçevesinde okunur.

Keloğlan masallarında eksikliğin telafiye dönüştüğü sayısız an vardır. Bunların en çarpıcılarından biri, kırk haramilerin mağarasına girdiği sahnedir: Korkmak yerine şarkı söyleyerek haramileri kandırır, sonra mağarayı temizleyip altınları köylülere dağıtır. Bu sahne yalnızca Keloğlan’ın mizahını değil, yoksunluktan doğan telafi gücünü de açığa çıkarır. Psikolojik literatürde Alfred Adler’in ‘aşağılık duygusu’ ve ‘telafi’ kavramları bu mekanizmayı anlamak için güçlü bir mercek sunar. Baba figürünün yokluğu ya da ölümü, Keloğlan’ı toplumsal ve duygusal açıdan eksik bırakırken aynı zamanda onun zekâsını, mizahını ve kurnazlığını keskinleştiren bir itici güce dönüşür.

Adler’e göre birey, kendisini eksik hissettiği alanlarda telafi mekanizmaları geliştirerek üstünlük sağlamaya çalışır. Keloğlan’ın masallarda “köksüz” bir delikanlıyken mucizeler yaratması da bu sürecin tipik bir yansımasıdır. Böyle bakıldığında Keloğlan masalı, eksiklikten doğan yaratıcılığın ve bağımsızlığın kolektif bir simgesidir.

Masallar olağanüstü ve anonim yapıları nedeniyle çoğu kez gerçeklikten uzak görünür ama onların sessiz bölgeleri vardır. Masalı masal yapan da işte bu sessizliktir; söylenmeyenler, söylenenlerden daha kalıcıdır. Keloğlan’ın babası da bu sessizlikte durur, adı yoktur ama boşluğu masalın omurgasını taşır. Modern uyarlamalar bu boşluğu “ölmüş baba”yla doldurmaya çalışsa da biz hâlâ o sessizliğin içindeyiz. Belki de o boşluğa bakarken kendi yoksunluklarımızı, kayıp köklerimizi görürüz. Masal bu yüzden hâlâ canlıdır ve bize zaman zaman şunu hatırlatır: Kökler kaybolsa bile insan kendi yolunu ve dilini kurabilir.


Önce Sonra

keyboard_arrow_up