menu Menu
Hayatın İçinden
Bu çağın en sessiz felaketi, insanın insana sabrını yitirmesidir. Bir zamanlar sabırla büyüyen bağlar, şimdi bildirim süresinde kopuyor.
Deniz Özhan Deneme, N°3 / Yol
Can Kurtar An Önce 126 Edebiyatçı ve Sanatçıdan Çağrı: Rojin Kabaiş İçin Adalet! Sonra

1-

İnsanın İnsanın Ziyanıdır

Eskiden insanlar birbirini tanımaya çalışırdı.
Şimdi sadece “görüyor” gibi yapıyoruz.
Konuşmalar kısa, dostluklar geçici, duygular sanki aceleye geliyor.
Kimse kimseye dokunmuyor artık — ne kelimede ne kalpte.

Her yeni tanışma bir öncekini siliyor.
Sanki birini tanımak değil, deneyip geçmek önemli hâle geldi.
Bir kahve içiliyor, birkaç mesaj yazılıyor, sonra sessizlik.
Birini anlamak yerine, “bir sonrakini” merak ediyoruz.
Bir insan, bir diğerinin “alternatifi” olabiliyor.
Oysa biriciklik dediğimiz şey, tam da alternatifsizliktir.

Biz artık birbirimizi sevmiyoruz, birbirimizi tüketiyoruz.
Fastfood gibi çabuk ulaşılabilir ama beslemeyen ilişkiler kuruyoruz.
Birini tanımak yerine, onu “tüketip” bir yenisine geçiyoruz.
Ve fark etmeden kendimizi de tüketiyoruz.
Çünkü insan, başkasını ne kadar çabuk harcarsa kendini de o kadar eksiltir.

Bu çağın en sessiz felaketi, insanın insana sabrını yitirmesidir.
Bir zamanlar sabırla büyüyen bağlar, şimdi bildirim süresinde kopuyor.
Ve ne kadar çok insana dokunsak da o kadar yalnızlaşıyoruz.
Çünkü bağ kurmuyoruz, sadece temasa geçiyoruz.

Belki de sorun “zaman” değil, “derinlik”tir.
Birbirimize bakıyoruz ama görmüyoruz.
Dinliyoruz ama duymuyoruz.
Seviyoruz ama anlamıyoruz.
Ve sonunda, herkes herkesin ziyanına dönüşüyor.

Oysa insan, insanın ziyanı değil; insanın şifası olmalıydı.
Ama biz bunu unuttuk.
Belki de yeniden hatırlamanın zamanı gelmiştir —
yavaşlamayı, kalpten dinlemeyi, birini “tüketmeden” sevmeyi.

2-

Derinlerde İyileşmek

Aynı anda hem iyileşiyor hem de kırılmış hissedebilirsin.
Çünkü yenilenme, mükemmel bir hâle ulaşmak değildir.
Değişim; kırılırken, iyileşirken, yeniden inşa edilirken
kendini kabul etmeyi ve kucaklamayı öğrenmektir.

Bazen iyileşmek için değil, sadece nefes almak için susarsın.
Kendini anlatmaktan yorulursun.
Ama o sessizlikte bir şey olur — İçinden su gibi bir dinginlik doğar.

Suya girdiğinde derine inmek istiyorsan nefesini vermelisin.
Tutmaya çalıştığın nefes, seni yüzeyde tutar.
Oysa gerçek değişim, derine indiğinde başlar.
Boğulmak istemiyorsan sahip olduğun nitelikleri fark etmelisin.
Derinlerde kaybolmak istemiyorsan yüreğine,
zihninin taktığı tüm takıntıları bırakarak devam etmelisin.

Durduğun yerden bir an başını döndürüp bakabilir misin,
baykuş misali arkaya?
Görmek istediğin ne olurdu?
Geride bıraktığın her şeyde bir iz var.
Ama o izler seni tanımlar, tutmaz.

“Taktım mı takıyorum.” dediğin,
biriktirdiğin tüm duyguları üzerinde taşırken
onların sana ait olmadığını fark ettiğin bir an vardır.
İşte o an, dönüşümün başladığı yerdir.

İyileşmek bazen “bırakmak”tır.
Bazen de “kucaklamak.”
Kırılmış tarafını, susmuş yanını, korkmuş çocuğunu…
Onları yargılamadan, sadece “Evet, bu da benim.” diyebilmek.

Derinlere indikçe fark edersin ki
acının ardında bilgi vardır.
Ve her gözyaşı aslında seni biraz daha berraklaştırır.
Belki hâlâ kırılmış hissedersin
ama o kırığın içinden ışık sızmaya başlar.

3-

Evrenin Ortasında “Sıkıldım” Demek

“Sıkıldım.”
Belki de bu, çağın en çok söylenen ama en az hissedilen kelimesi.
Oysa bir düşün:
Koca bir evrenin içindesin; milyarlarca yıldızın, milyarlarca olasılığın arasında.
Ve sen hâlâ “Sıkıldım.” diyorsun.

Aslında sıkılmak diye bir şey yok.
Sadece görmeyi bıraktığın anlar var.
Zihnin sonsuz, evren sonsuz, deneyim sonsuz.
Ama bazen o kadar kendi içine kapanıyorsun ki
sonsuzluk, burnunun ucunda bile görünmez oluyor.

“Sıkıldım.” dediğinde,
aslında farkındalığını daraltıyorsun.
Kendini bir kutuya kapatıyorsun
ve dışarıdaki ışığı fark etmiyorsun.
Oysa yaşam, her saniye başka bir biçim alıyor.
Bir rüzgâr bile bir daha asla aynı şekilde esmiyor.
Her nefes, yeni bir olasılık.

Sıkılmak, evrenin mucizesi karşısında
şaşkınlığını kaybetmektir.
Hayretin bittiği yerde sıkıntı başlar.
Ama yeniden hayret etmeyi hatırladığında
her şeyde bir kıvılcım bulursun —
bir kahvenin buharında, bir sessizlikte,
hatta kendi karmaşanda bile.

Hayat, bir mucizedir.
Ve bir mucizenin ortasında yaşayan bir varlık,
sıkılamaz.
Olsa olsa…
şaşkındır.


Önce Sonra

keyboard_arrow_up