menu Menu
Kelebek Kozasında Hayata Dönmek
İnsanın kozası da çok zordur. Tırtılın; kozada ne kadar kalacağı bellidir, koza zifiri karanlık değildir. İnsanın kozası çok ağırdır.
Sacide Aslan Kuşoğlu Deneme, N°1 / Güz
Siyah Orkide Önce tekrarında hayatın Sonra

Kelebeğin nasıl koza ördüğünü ve kozasından, bambaşka bir canlı olarak nasıl yeniden hayata doğduğunu biliyor musunuz? Bildiğinizi sanmıyorum. En fazla tahmin edebilirsiniz. Ben ise tahminden ötesini yazacağım.

Kozaya girecek bir tırtılla, karanlığa düşecek bir insan arasındaki fark ne kadar olabilir ki? Tırtıl içgüdüsel olarak kendi etrafına koza örerken, insan da gayri ihtiyari bunu yapabilir. Her ikisi de istemsiz yapar bunu. Tırtıl yaşamının bir evresi olarak, insan ise yaşamaya devam edebilmek için ve yineliyorum söylediğimi her iki taraf da bunu isteyerek yapmaz. Yapmak zorunda olduğu için yapar. Tırtılın; koza örme zorunluluğunu iyi kötü herkes bilir ya insanın, koza örme zorunluluğu!

İnsan; bazen öyle bir hale gelir ki, her şey yerini ve anlamını yitirir. Duygu durumu ne olursa olsun; belki çok mutlu, belki az mutlu, belki aç, belki tok, belki evde, işte sokakta nerede ve hangi duygu durumunda olduğu önemli değildir. Birden, iki kuru yaprak düşer gözünün önüne, belki her zaman düşüyordur ama bu düştüğü an başkadır, illa iki kuru yaprak olmasına gerek yoktur, hiç olmadık veya çok olduk bir şey de olabilir, her şey bahane olabilir ve birden başkalaşır insan, kendinden bir şeyler yitmiş, yerine konulamaz bir yitiş olmuş gibi bakar ve yavaş yavaş bir sis bulutunun ardına çekilir insan. Sisin ardı karanlık ve her yer karanlıktır artık, başını elini kolunu nereye vursa ses çıkmaz, canı acımaz, kimse de duymaz. Sonsuz bir karanlıktadır. Ne kadar sürer, bu karanlıktan çıkılır mı bilmez! Kendi kendine debelenir durur. Hiçbir yerden ışık sızmaz, ne yöne dönse sonsuz karanlık vardır. Bağırır sesi kendi içinde yuvarlanır gider.

Ve o güne kadar yaşadığı bütün sorunlar gelir oturur yüreğine, pusu kurar boğazına ve gözlerinden kendine bakar. Ağlayamaz, ağlasa koza ıslanır vıcık vıcık yapışır her yerine çıkamaz içinden. O kadar soruna ağlamak da yetmez ya!

Bundan sonra kapkaranlık bir düşünce dehlizindedir. Zamanın bir anlamı, bir değeri yoktur. İster dursun ister geçsin zaman, zamana dair bir durum yok. Zamanın kurtarabileceği hiçbir şey de yok. Mekânın da bir anlamı yoktur. Hatta hiçbir şeyin bir anlamı yok. Kuru bir can debelenir karanlığın ortasında… Karanlıkta düşünemez bile, her sorunu, tek tek alır, evirip çevirip bırakır. Çözülecek bir şey yoktur, zaten hepsi de çözümsüzdür. Zamanında yaşanıp gitmişlerdir. Oysa şimdi; hepsi buluşup çullanmışlardır üstüne. Silkinse yine altta kendi kalır. Sürer böyle, bu karanlık sürer gider. Kimse onu görmez duymaz o da kimseyi ne görür ne duyar. Kendinden bile geçmiştir artık, ölüm satılsa da alsam, artık zamanıdır der. Umut yok, ışık yok, yarın yok, şimdi yok, yok yok yok…

İnsanın kozası da çok zordur. Tırtılın; kozada ne kadar kalacağı bellidir, koza zifiri karanlık değildir. İnsanın kozası çok ağırdır.

Bir gün: hafta mı geçti, gün mü geçti bilinmez, kesinlikle ay geçmemiştir. Bir gün, birden insanın kafasında bir ışık çakar, içinde bir kuş havalanır ve birden sis dağılmaya başlar. Belki yine o iki kuru yaprak gelir durur gözüne. Karanlığa giderken olanlar şimdi aydınlığa çıkarken de olabilir. Her şey bahane hem ölmeye hem kalmaya. Bir bahaneye gelen karanlık, belki aynı belki tamamen farklı bir bahaneyle dağılmaya başlar.  Sis dağıldıkça karanlık aydınlanır. Başını kaldırır insan göğe bakar ne kadar berraktır. Kış da olsa, tipi de olsa, gece de olsa ne kadar berraktır gökyüzü. Her yer karanlık da olsa aydınlığa çıkmıştır insan. Koza açılmış, sorunlar dağılmış gitmiş. Sanki kozadaki başka bir insandı da bu insanın hiç ilgisi yoktu. Hayat ne kadar güzel, umutlar ne kadar sıcak ve yaşamak ne kadar hafif bir kelebek kanadında dünyaya yeniden gelmek gibi.

Tırtıl, kozadan çıktı mı çıkmadı mı, mutlu mu, güzel mi kimin umurunda. İnsan çıkmış kozasından bir kelebek hafifliğinde özgür ve bütün dünya avuçlarında gibi güçlü, umutlu ve mutlu insan. 

İşte insanın kozaya girip çıkması böyle, nereden mi bileceğim. Ben bilemezsem kimse de bilemez, bilseniz kaç koza ördüm, kaç kozadan çıktım. Ve bir kelebek kadar özgür hissetmek güzelse de ne kadar da yorgunum, biraz bana da nefes ver hayat!


Önce Sonra

keyboard_arrow_up