menu Menu
Tanrım Buradayım
Ben Aslı. Aslında yok olmanın kıyısından geçip daha da yokluğa yürüyen. Sırlara kadem basayım dedim, herkesin bildiğini fark ettim.
Sevcan Deniz N°1 / Güz, Öykü
Yanan Mantra Ağaçlarının Küllerinden Doğan Felsefi Söyleşilerin Berılyum Taşına Yansıyan Halleri Önce Beklemek Sonra

2001 model tavan boyası yer yer dökülmüş bordo bir Şahin’de ilerliyoruz. Karanlık. Cemal ön koltukta. Şoförü tanımıyorum, isimsiz. Ne arıyorum bu saatte, bu arabada? Nerede olduğumu bilmediğim zamanlardan geliyorum yine. Cemal bir kapsülü açıp içki dolu karton bardağa boşaltıyor. Bardağı yan tarafa bırakıp belindeki silahı torpidoya koyuyor. Gözlerim büyüyor o an. Hatta yerinden fırlayıp ellerime düşecekmiş gibi hissediyorum. Tekrar bardağı alıp karıştırmaya başlıyor parmağıyla. Parmağını yalarken bardağı bana uzatıyor. Sesim korkudan içime kaçtığı için sadece başımı iki yana sallıyorum. Ya da tiksinti dolu bakışlarımı belli etmemek için. Şoför hiç konuşmuyor. Yola aniden bir hayvan atlayacakmış gibi tetikteyim. Gerçi uzağı net göremem ben, yakınımdakiler de beni görmedi zaten şimdiye kadar. Şimdi birden bir hayvan çıksa önümüze, aniden dursak, ben silahı kapsam, ikisine birden sıksam. Sonra koşsam hiç durmadan. Cemal aniden dönüp sahilde bir şeyler içelim diyor, yanındaki isimsiz arkadaşına göz kırparak. Aslında bu bir soru değil tabii. Kabul etmeme şansım yok. Boğazımı temizleyip heceleyerek cılız bir olur çıkarıyorum ağzımdan. Havada yakalayıp mideme doldurmak istiyorum o olur-u ama nafile. Sessizliği bozan Müslüm oluyor cızırdayan sesiyle. Yol uzadıkça uzuyor, şarkı bitmek bilmiyor. Karanlık daha da karanlık oluyor. Bolca çukurlu bir yola girince kucağımdaki çantaya sarılıyorum. Ben çukurlardan kendime sarıldım ki hep zaten. İçimde kör bir kuyu, kuyunun dibi siyahın en siyahı işte. Biz Aslı’lar olarak özümüzü kör bir kuyuya okuttuk geçen yüzyılda. Hem de üç kuruşa. Yalan olmasın iki yılı vardır, bir yangının içinden çıktım da özüm kapkara oldu. Susuz kalan her bir yanım için buz sadakaları verdim günlerce. Sonra özümü su kitabının arasında kuruttum.

Ben Aslı. Aslında yok olmanın kıyısından geçip daha da yokluğa yürüyen. Sırlara kadem basayım dedim, herkesin bildiğini fark ettim. Onu da yapamadım en nihayetinde. Şimdi bu bordo Şahin’in içinde sonuma en yaklaştığım anlardayım belki de.

İçimden Hüsnü’den Kırık Hava’yı söylemeye başlıyorum. Nereden gelip takıldı zihnime bilmiyorum. Ben seni nasıl sarıp, nasıl seveyim kısmında Cemal’in parmakları arasındaki sigarayı fark ediyorum. Tam sigarayı kapamak için yaladığı anda midem ağzıma geliyor. Ben bu adama nasıl katlandım günlerce? Katlanmanın ötesi. Sigara kalıntılarını tükürürken dişleri de kopup fırlasın istiyorum. Şimdi fırlasa dişleri, şoförün gözüne girse, aniden dursak, ben silahı kapsam, ikisine birden sıksam. Sonra koşsam hiç durmadan.

Sigarayı yaktığında arabadaki aydınlık bir an gözlerimi alıyor. İki fırt çektikten sonra bana uzatıyor. Kutuplardan basık orta kısmından şişkince suratı düşüyor teklifi reddedince. Bakışları üzerimde her zaman olduğu gibi hayvani. Ama bu kez olmayacak. Gerçi ben hayatım boyunca yalayıp yuttum, sindirdim dediklerimi. Çünkü evren benden her zaman bir sıfır önde başladı ve fazlasıyla ofansifti.

Sahilin en karanlık kuytu köşesine çekiliyor kanatları olsa bile uçamayacak kadar yaşlı Şahin. İkisi de iniyor arabadan. İsmini cismini bilmediğim şoför şaşırtıcı bir hareketle kapımı açıp inmemi bekliyor. Ben bunu nezaket sanıyorum önce. Diğer eliyle kemerini düzeltmesiyle başka şeyler geliyor aklıma. Aklıma gelenlerin hep başıma gelme gibi bi’ özelliği olduğundan hafiften bir ürperti yayılıyor bacaklarıma, sonra kasıklarıma, sonra da çıkıp göğsüme oturuyor. Bunun sadece ürperti olması için dua ediyorum içimden. Dua mı? Cemal pisliğinin çamuru üzerime sıçradığından beri tanrıya yakınlığım konusunda kendime şaşırmıyorum ki artık. Arabadan inerken çantamı alıp almama konusunda kararsızlık yaşıyorum. Kaçma ihtimalim geliyor aklıma. Daha da sahipleniyorum. Cemal zorlanarak açtığı arabanın bagajından kamp sandalyelerini çıkarıyor. Belindeki silahı görüyorum. Ne ara torpidan alıp beline soktu ve neden yaptı bunu anlayamıyorum. Aklımdan uzaklaştırmaya çalıştığım düşünceler başa sarıp duruyorlar. İsimsiz şoför de diğer sandalyeyi çıkarıyor bagajdan. Onda silah yok. Güzel. Cemal sandalyesine yerleşirken İsimsiz bana yaklaşıp saçımı okşuyor. Eline vurunca bir şşşş yükseliyor Cemal’in salyalı ağzından. Gökyüzüne bakıyorum, sağıma soluma bakıyorum. Kimsecikler yok. Cemal’in eteklerime bulaşan çamurundan sonra tekrar göğe bakıp ‘Beni buralarda unutmasan olur mu bu kez’ diye tanrıma sesleniyorum. Cemal bakışlarıyla İsimsiz’i uzaklaştırıp yanıma geliyor. Gözlerinde pis bir ışık, eli yanağımda. Benim aklım silahta. Ağzında pis bir salya, eli boynumda. Benim aklım silahta. Yüzünde pis bir gülümseme, eli göğsümde. Benim aklım silahta. 

Şimdi aklı tüm bedenimde.

Benim elim silahta. 


Önce Sonra

keyboard_arrow_up