her şey eskirken kendinde
ben bitmez bu bağbozumu zamanlarında sakladım yüzünü
kokunu apansız uzanan yollarda
sen ki akşamın ovasında tayları sever gibiydin
sen bir boşluğu yüzünle kapatır gibi
yürürdün dünya denilen yalnızlığı
yürürdün yüzümün sevilmekten kaçan yerlerini
-çünkü gözlerin bütün olmamışlığı sahipler gibi
ve bunca yenilmişken
yüzünü sevmelerden dönmüşlüğüme
insanın dönmekten bir kabul olduğuna inanmışken
uzanıp da sesinin talan olmuş denizlerine serilmişliğim de var
dünyanın mecburiyetine gücenmişliğim de
-çünkü yüzünün bittiği yerde dünya başlıyordu
ve ben sesini alıp inandığım her şeyi veriyordum
akşamüstleri bir gül satıcısına
gör ve de ki
sevgilim seni uzaklardan oldurmuşlar
uzağı unut
seni bir gece yataktan oymuşlar
geceyi unut
çünkü hatırlamaya başladığım her yerde vardı sesin
yüzün unutmalara gittiğim her yerde
ve bitmiş olmanın çiçeğiyle sınanırken her saksı
arzusuna yenilmişken gül dikenin
zeynep derdim
her ev kendi yarasına kanar
her yusuf kendi kuyusuna
şimdi hepsi
insanın insana yalnızlığı gibi
insanın insana dalgınlığı
çünkü yüzün bazı akşamlar ağaçları seyre gitmek gibi
çok iyi bir ağaç biliyorum yarın gideriz